int dergi 36 - page 25

25
perder
YZB 2013
iş İngilizcesi bilen tanımı; Türkçe cümle-
lerin içine İngilizce kelimeler serpiştirerek
konuşan çok bilmiş. Örnek; Ebru benim
reportu final hale getirdim yarın beraber
review edelim mi ? Bu çok sık yapılan bir
numara, bunların konuştuğu böyle ucube
bir Türkçe var, çok dikkat edin bunlara,
bunların kafası karışık. Son olarak bariyer
planlaması var. Bariyer planlaması tanımı;
çekirdekten yetişmiş alaylı yöneticinin,
ileride kendisine rakip olabilecek zehir gibi
ve eğitimli genç elemanı rotasyon iyidir,
satışta öğrenirsin, kariyer için faydalı olur
ayaklarıyla kandırıp, başka bir bölüme
postalamasıdır. Buna bariyer planlaması
diyorlarmış.
“Motivasyon çok aldatıcıdır”
Efendim işte bu, insanın kaynak olarak
görüldüğü sanayi toplumunun karmaşık
durumu. Sanayi toplumundaki insan
kaynağını hâlâ bugün nasıl ölçüyoruz?
İnsan kaynağını bugün 3 noktadan ve 3
alandan ölçüyoruz. Birincisi performans,
İkincisi motivasyon, üçüncüsü de sadakat.
Bu üç alana göre zaten ücret ve pirim alını-
yor, kariyer yapılıyor, rütbe alınıyor, terfi
ediliyor. O yüzden hâlâ performans de-
ğerlendirme diye bir şeyden bahsediliyor.
Performans değerlendirmesi sadakatin
ölçülüp, yani on yıllık çalışana rozet, yirmi
yıllık çalışana kol saati, otuz yıllık çalışana
altın dolma kalem falan filan. Motivasyon
çok aldatıcıdır. Yüzü sürekli gülüyor. Fakat
hiçbir üretim yok, katma değer yok, hiçbir
şey yok. Çok aldatıcı bu sistem. Tarım
toplumundan çıkarken, bunların hiçbiri
yokken mesela, ne oldu? Toplam kalite
yönetimi diye yırtınıyorduk. Toplam kalite
yönetimi nerede, hangi şirketimizde çok
ciddi olarak ele alınıyor? Performans,
motivasyon, sadakat ve odağında kârlılık
buna göre yürüdü sanayi toplumunda.
Burada çok radikal işler yapmamak lazım.
Çünkü, Türkiye üç alanın da aynı anda
yaşandığı bir ülke. Yani hem tarım hem
sanayi hem de bilgi toplumunu bir arada
yaşıyoruz. Tavlamızı atıyoruz, maça gidi-
yoruz ana avrat sövüyoruz, sonra bilgisa-
yarları çıkarıp çalışıyoruz, hepimiz mobiliz.
“İnsan sürekli artan bir kıymet...”
Gelelim bilgi toplumuna... Bilgi toplumu
deyince akla kitaplar, bilgiler geliyor;
fakat bu kitaplar artık çağımızda ufacık
bilgisayarların içine sığdırılmış durum-
da. Bundan 150-200 sene önceki dünya
üzerindeki tüm bilgilerin toplamı şu an
her birimizin cep telefonunda. Fakat bu bir
şey ifade etmiyor. Biliyorsunuz Al Gore,
Amerika bilgi çöplüğüne döndü demişti.
Bilginin çok olması bir şey ifade etmez.
Bunun bilgiye, bilgeliğe doğru bir yol
izlemesi lazım, yani işin başka bir boyuta
taşınması lazım. İş hayatında görüyoruz
ki; insan artık bilgi toplumunda ne meta
ne kaynak. İnsan sürekli artan bir kıymet
olarak ele alınmak durumunda. Bu seçmen
için de geçerli artık. Seçmen bir oy deposu
olarak görülmemeli. Seçmeni böyle gören,
ya medyayı ele geçirdiğim zaman ben bu
işi hallederim; bütün seçimleri kazanır bu
kitleyi de kandırırım diyen yanılıyor. 1983
seçimlerinde bütün medya yanıldı. Turgut
Özal’ın karşısındaydı. Medya MDP’yi
destekliyordu. Artık herkes 4 gözle bekli-
yordu MDP iktidara gelecek diye. Ben hiç
unutmuyorum; Milliyet’te çalışıyordum.
Kenan Evren, dedi ki; “Turgut Özal’a oy
vermeyin, o yalancıdır.” Ertesi gün bütün
bu halk gitti, Turgut Özal’ı tek başına
iktidar yaptı ve bütün medya karşısında
olmasına rağmen. Demek ki, medyayı ele
geçirince seçmeni kandırırsın gibi bir du-
rum yok. 2002 seçimlerinde bütün medya
AKP’den yana mıydı? Hayır tamamen
karşısındaydı. Fakat buna rağmen AKP
tek başına iktidara geldi. Şimdi medyayı
çok büyültmemek, kitleyi de bir o kadar
küçültmemek gerekiyor.
Kazan kazan ilişkisi
İnsanlar fark ederler, anlarlar. Bu millet
anlamaz diye düşünmek çok yanlıştır.
O yüzden insanı kıymet diye görmek
dönemindeyiz. İnsanı kaynak gibi görme
dönemi bitmiştir artık. İnsanı kıymet gibi
görenler, rekabetçi avantaj kazanacak-
lardır. Böyle görenler, onlarla ilişkisini
düzenleyeceklerdir. Eskiden bir alışveriş
yapıldığı zaman bir taraf kazanır, bir taraf
kaybederdi. Artık günümüzde kazan kazan
ilişkisinden bahsediliyor. Bir alışveriş
olduğu zaman iki taraf da kârlı çıkabilir.
Şimdi millet birbirini ortak olarak ve kıy-
met olarak görüyor. Bakın, bu üçgen şimdi
nasıl değişti. Yeni üçgenin temelinde artık
kârlılık değil, sürdürülebilirlik var. Yani
bugün kârlı oldunuz, yarın olamadınız,
üç gün sonra yine kârlı oldunuz, beş gün
sonra battınız... böyle bir şey yok. Sürdürü-
lebilirlik olması gerekiyor.
Sadakat yerine adanmışlık
Performans bir şey ifade etmiyor artık.
Etkili olmak bir şey ifade ediyor. Perfor-
mansınız istediği kadar yüksek olsun, bazı
adamlar vardır sabah altıda gelir aksam
sekize kadar çalışır hiçbir anlamı yoktur.
Çağımızda ne kadar etkili olduğunun an-
lamı var. Motivasyonun da bir anlamı yok;
entelektüel katma değer getirip getirmedi-
ğinin anlamı var. Bu entelektüel katma de-
ğer; bizim marketimiz daha çok nasıl para
kazanır, daha verimli nasıl olur, müşteri
memnuniyetini nasıl arttırırız, bu konuda
kafa patlatıp tezgahtarından müdürüne
kadar katma değer getirmesini beklemek
motivasyondan çok daha önemli. O kadar
motive olması gerekmiyor çalışanın. Şimdi
en önemli yere geliyoruz; sadakat yerine
adanmışlık çok daha önemli. Herhangi bir
değişim getirdiğiniz zaman, sizinle beraber
çalışanın kendini adaması önemli. Çalışan
bunu sağlayabildiği takdirde sürdürülebilir
bir başarı elde edersiniz.
İnsanlar CV’leriyle işe alınır, karakter-
leriyle çıkartılırlar. İnsanlar hakikaten
kaynak döneminde CV’sine bakılarak işe
çağırılırlardı. Oysa insanlar karakterleriyle
kaybediyorlar veya kazanıyorlar. Kariyer,
o karakterle yapılıyor. Önce bunu ölçmek
lazım, ölçebilmek için de başarıya bakmak
lazım. Başarının da çağımızda üç tane
alanı var; bir tanesi irade, diğeri beceri,
bir başkası da odaklanma. Futbolcuları
karşılaştırmışlar; mesela bir tanesi Melo,
diğeri Selçuk. Hangisinin iradesi daha fazla
mesela? Melo’nun diyen kısım daha az,
Selçuk’un diyen kısım daha çok. Bunun
üzerinden puan verecek olsak, Selçuk’a
daha çok puan vereceğiz. Beceri, Melo’nun
daha düşük; Selçuk’un daha yüksek diye-
lim. Peki yaptığı işe odaklanma, Selçuk
yine önde gördüğünüz gibi. İlk ikisinden
tercih yapacağız, hangisini alacağız? Açık
ara Selçuk‘u...Bu kadar basit, yani insana
kıymet olarak baktığınızda buradan yola
çıkmanız lazım, CV’den değil. Sizi hedefe
götüreni tercih edeceksiniz.
Duygular
3H’yi gerçekleştirirseniz rahatlıyorsunuz
bu dünyada. 1.Hazır 2.Hızır 3.Huzur. Eğer
hazırlığı doğru dürüst yaparsanız hızır
geliyor, hızır gelirse de huzura kavuşu-
yorsunuz. Bütün kapıları açan şey bence
duygulardan geçiyor. Hem insanların hem
de şirketlerin duygulara hitap etmeyi
bilmesi lazım. Bilgi toplumu =duygusallık
köprüsünü kurmanızı tavsiye ediyorum.
Yani duygusallığı eklemeden bu iş olmu-
yor. Artık çağımızda didaktik anlatım bitti.
Türkiye’de en çok ölümlü kazaların olduğu
dönem trafik canavarı olmayın kampan-
yasının yapıldığı dönemdir. Emir kipinde
akıla, mantığa, düşünceye hitap eden
şeyler kesinlikle çalışmıyor.
Neydim, ne oldum, ne olacağım?
Özetleyecek olursak, bu üç dalganın
neresinde olduğumuzu iyi tespit edelim;
neydim, ne oldum, ne olacağım. Bu çok
önemli, bunu her gün sormak lazım. Bir de
tarım, sanayi ve bilgi toplumunun nere-
sinde olduğuna bakmak lazım. Oradan da
şuna bakmak lazım; insan benim için bir
meta mı, alıp satıyor muyum onu, yoksa
bir kaynak mı, tüketiyor muyum, yoksa
bir kıymet mi, geliştiriyor muyum. Çünkü
buna bakmazsak, rekabetçi avantajı sağla-
mak mümkün değil. En son ve en önemlisi
bütün bunları yaparken duygulara hitap
etmeyi bilmek lazım.
1...,15,16,17,18,19,20,21,22,23,24 26,27,28,29,30,31,32,33,34,35,...84
Powered by FlippingBook